28 Nisan 2008 Pazartesi

ISLAMIC HOLIDAYS


Bir süredir gündem de olan konulardan biri bu İslam otelleri. Gazetelerde, televizyon kanallarında ve bunun gibi pek çok yerde adından söz ettiriyor. Türkiye’de sayıları 20’yi bulan bu tesettür otelleri “Islamic Holidays” sloganıyla yurt dışı turizm fuarlarında da tanıtılmaya başlanmış. Alkollü içki servisinin yapılmadığı, erkek ve kadınların ayrı havuzlara girdikleri, kadın müşteriye kadın garsonun verildiği, kameralı telefonun kabul edilmediği ve buna benzer pek çok şeye sahip bu oteller. Artık yasak mı dersiniz yoksa hizmet mi onu bilemem ama, bu otellere yurtdışından müthiş bir talep varmış. Aslında bunda pek de şaşılacak bir şey yok. 1980’lerden beri tüm dünyada yeni bir sağ anlayışı yükseliyor. O yüzden bugün Islamic Holidays’i pazarlayanlar, kapitalist ekonominin her türlü nimetinden faydalanıyorlar. Misal; taksitli satış deseniz var, internet üzerinden tanıtım deseniz var. Manzara aynı manzara, havuz aynı havuz, açık büfe aynı açık büfe… Peki değişen ne? Değişen tek şey; afişlerdeki mayolu kadını kaldırın, yerine tesettürlü bir kadın koyun yeter. Nasıl Coca Cola ya da Burger King gibi dünya markaları Ramazan ayı geldiğinde yerelleşiyorlarsa, Islamic Holidays firmaları da aynı şeyi yapıyorlar. Yani anlayış şu; ister kapalı olsun ister açık olsun, sonuç olarak herkes tatil yapmalı, herkes tüketici olmalı mantığını güdüyorlar. Belki de İslami tatil konusuna bir de bu yönden bakılmalı. Sonuçta modern dünyanın getirdiklerini reddetmeyip, onu kendine uyarlamasını bilmekte bir pazarlama taktiği.

27 Nisan 2008 Pazar

İngiliz’in evine kaplumbağa Fransız restoranlarına kurbağa bacağı satıyoruz


Geçen günlerde arkadaş grubumda katıldığım sohbet sırasında öğrendiğim bir bilgi benim çok ilgimi çekti ve beni çok şaşırttı. Soframızın vazgeçilmez lezzetlerinden olan tavuğun ayaklarının Çine ihraç edildiğini ve bu tavuk ayaklarının çinliler tarafından çerez niyetine tüketildiğini öğrendim ve bunun üzerine yaptığım bi araştırmayı paylaşmak istedim.

İhracatçılar tavuk ayağı, kaplumbağa, kurbağa bacağı, sülük, midyat güvercini ve salyangoz gibi birbirinden ilginç ürünleri yurtdışına satıyor. Tüketicisi olmadığı için Türkiye’de tutulmayan ancak Avrupa başta olmak üzere dünyanın birçok yerine gönderilen bu ürünlerin üretimi de ülkemizde her geçen gün artıyor. Piliç üreticileri Çin ve Almanya gibi ülkelere tavuk ayağı gönderirken, Bandırma’da yetiştirilen kurbağalar Fransa’daki lüks restoranlarda servis ediliyor. Foça’da çiftlikten çıkan kaplumbağalar, İngiltere başta olmak üzere Avrupa’daki evleri süslüyor. Hollanda ve İsviçre’den talep gören Midyat güvercinlerinin de Avrupa’da festivalleri düzenleniyor. Yabani sülükler ise Japonya’da güzellik kremlerinde kullanılıyor.

Türkiye’de tüketimi olmayan bir başka ihracat kalemi ise tavuk ayağı. Türkiye’den 5 yıl önce yurtdışına gönderilmeye başlanan tavuk ayağı ihracatı bugün 30 milyon dolara ulaştı. Özellikle Çin ve Vietnam gibi ülkelere yapılan tavuk ayağı ihracatının 25 bin tona ulaştığı söyleniyor ve diğer üreticilerinde faaliyete geçmesi halinde Türkiye’den yapılan ihracatın 100 milyon doları geçebileceğine dikkat çekiliyor. Bu edindiğim bilgi beni bir vatandaş olarak çok memnun etti. Tavuk çiftliklerinde kesilen tavukların ayaklarının çöpe gitmesi yerine ihraç edilmesinin gerçekten çok olumlu olduğunu düşünüyorum.

20 Nisan 2008 Pazar

Makyajlı Volvo


Biraz araba reklamı gibi bir blog olacak ama anlatmak istediğim, bir Fiat Bravo veya bir Megane 2 veya aynı sınıfa ait bir otomobile vereceğimiz parayla Volvo gibi güvenliğiyle ün yapmış bir otomobile sahip olabiliriz. Hem günümüzde bildiğiniz gibi benzinde kriz yaşanmakta ve her geçen gün devamlı zam yapılmakta ve Volvoda buna çözüm getirmiş gibi. Dizel versiyonu çok az yakmakta, ortalama 100 km'de 4.6 lt, hayli tatmin edici. Yani Volvonun böyle bir model çıkrarak hedef kitlesini birazda değiştirmişte olsa yinede iskandinav tarzını değiştirmedi. Türkiyede baba arabası diye bilinen Volvolar artık biz gençlerede hitap ediyor. Yeni S40’da 10 beygirgücü artışla 230 hp güç sağlayan T5 motorun yanı sıra, 100 hp 1.6, 125 hp 1.8, 145 hp 2.0, 140 hp 2.4 ve 170 hp 2.4i olmak üzere beş benzinli ve 240 NM Tork ve 109 hp güç sağlayan olan 1.6 Turbo Dizel motor seçeneği bulunuyor. Özellikle tutumlu ve sportif özellikler sunan 1.6 Turbo dizel motor seçeneğinin bir hayli ilgi çekeceği tahmin ediliyor. Euro 5 Avrupa egzoz atığı değerlerine uygun ilk motor olan ve 400 Nm torku ile dikkat çekmesi beklenen D5’te 2007 sonuyla pazara sunulmuş durumda.

Yenilenen S40’ın isteğe bağlı, hareketli Bi-Xenon farları, sürücünün direksiyon hareketine paralel olarak hareket edebiliyor. Diğer taraftan otomobilin hava yastıklarının açılması durumunda otomatik olarak çalışan flaşörler, karanlıkta meydana gelebilecek kazalarda, arkadan gelen sürücülerin dikkatini çekmeyi amaçlıyor. Fren lambalarındaki Acil Frenleme Lambası (EBL) da , fren pedalına sert basılması durumunda, fren lambalarının hızla yanıp sönmesini sağlayarak arkadan gelen sürücüyü uyarıyor.

Yenilenen Volvo S40’ta isteğe bağlı olarak Alpine marka amplifikatör, Dolby Pro Logic II Surround ve Danimarkalı Dynaudio firmasının ürettiği hoparlörlerden oluşan birinci sınıf ses sistemi de sunuluyor. MP3 veya WMA türnde dosyalarında çalınmasına olanak sağlayan ses sistemleri High Performance ve Premium Sound modelleri ile standart olarak sunuluyor. Sadece performansıyla ya da yakıt tüketimiyle değil, bunun yanında multimedia olanaklarıylada Volvo bir adım önde gibi. Zaten güvenliği hakkında yoruma gerek yok, yukarıdaki açıkla bize herşeyi anlatıyor.

12 Nisan 2008 Cumartesi

HAMAMLARDA NELER OLUYOR ?


Özel bir kütür ve mimarinin simgesi olan hamamlar… Hepimizin bir defa bile olsa gittiği ve son derece keyif aldığı yerlerden biriydi hamamlar. Özellikle de turizm açısından sahip olduğumuz güçlü kaynakların başında geliyordu. Peki son zamanlarda bu kültür simgelerinde neler oluyor? Tarihçesi Romalılar’ a dayansa da hamam denince akla gelen ilk ülke Türkiye’dir. Tarihten beri hamamlar yerli yabancı herkesin ilgisini çekmeye devam etse de, şu günler de ne yazık ki hamamlarımız tarih olmakla yüz yüze. Özellikle İstanbul’ da bulunan ve muhteşem mimarileriyle çoğu insanın dikkatini çeken İstanbul hamamlarından, 1952 yılında 73 tane hamam aktifken, bugün 30’lu rakamların altına düşülmüştür. Peki tarihimizde bu denli bir geçmişi olup da, şu günlerde bu derece gerileyen hamam geleneğini buralara iten sebepler nelerdi? Aslında bu sorunun cevabını bulmak o kadar da zor değil. Özellikle son yıllarda hızla gelişen ve büyüyen SPA’ lar, bunların yanı sıra çok değişik yöntemler ve teknolojiler kullanan masaj salonları bunlardan sadece bir kaçı. Peki bu derece büyüyen ve inanılmaz bir rekabet ortamı yaratan bu faktörlere karşı hamam işletmecileri boş mu duruyor? Kesinlikle hayır. Artık bir şeyler yapılması gerektiğini anlayan işletmeciler de, değişik yöntemlere başvurarak eski günleri geri getirmeye çalışıyorlar. Kimisi hamam bünyesinde SPA hizmeti, kimisi krem masajı, kimisi de yeni masaj odalarında otantik bir dekorda müşterilerine hizmet veriyor. Yani tarih boyunca kültürümüzün en önemli ve renkli öğelerinden biri olarak varlığını sürdüren hamamlar da, son yıllarda SPA kültürünün yaygınlaşmasıyla kendilerini yenileme yarışında buldular. Peki hamamlarda yapılan bu değişiklikler işe yaradı mı? Elbette yapılan her yenilik ve değişim olumlu olarak hamamlara döndü. Ve bence bunlardan en önemlisi olan reklam tanıtımları yapıldı. Hem de Kültür ve Turizm Bakanlığı’ nın hazırlamış olduğu 2008 yılı Türkiye tanıtımı filminde hamamlarımızdan da kareler oluşturuldu. Önceden sadece tarihi hamamlara yer verilirken, şimdi modern hamamlar da tanıtımlarda yerini aldı. Belki de bu değişim ve rekabet ortamı olmasaydı kalan o hamamlarımızda hızla yok olacaktı. O yüzden bence bu modern hamam işi iyi oldu. Hem hizmet açısından hem de rekabet ortamının oluşmasından dolayı herkes kendini yenileme çabasına girdi. Ne diyelim inşallah böylesine köklü, böylesine bizle kalıplaşmış olan bir kültürü hiçbir zaman kaybetmez ve ona her zaman sahip çıkarız.

10 Nisan 2008 Perşembe

RAKS MARKASINI HATIRLAYANINIZ VARMI?

Hatırlamayanlar için ben hatırlatayım; 43 yıl önce Manisada kurulan ve yedi kıtalık dünyanın beş kıtasında 55 ülkeye ihracat yapmış, Türkiye’de eşi benzeri olmayan ender şirketlerden biriydi. Bünyesinde 300 tane Türk mühendis bulunduran, kaset üretiminde dünyada ilk sıralarda yer alan bir şirketti. Bahsettiğimiz bu şirket'in tek bir hedefi vardı; dünyada kaset üretiminde bir numara olmak. Birinci olamadı ama ikinci olmayı başardı. Ama unuttukları tek şey değiştirilebilir birhedef belirliyememeleri veya değiştirememeleri. Kaset devrinin bitmeye başladığı ve cd devrinin pazara hakim olduğu dönemlerde bile kaset piyasasında birinci olabilmek için tüm yatırımlarını bu yönde yaptı. Derslerimizde öğretilen ve yönetici körlüğü olarak bildiğimiz duruma en güzel örnek belkide. 2000 li yılların başında iflas eden ve tekrar küllerinden dirilen firma bugun Çin'de olduğu gibi fason üretimi Manisa daki fabrikasında "jvc,Kodak,sony,maxell" gibi rakip firmaların üretimini yapmaktadır. Nekadar üzücü bir durum birzamanlar yarıştığın ve hatta rakip demenin bile iltifat sayılabileceği firmaların fasoncusu durumundasın. Yılda 150 milyon ihracat hacmine sahip bir holding 150 milyon dolar borcunu ödeyemedi ve battı.

RAKS yıllarca dünyaya üzerinde made in Turkey yazan kasetler satmakla kalmadı. Vantilatör ve çeşitli ev eşyaları üretimi de yaptı. Raksotek ve D&R gibi (D&R nin "R" raksındır )Türkiye genelınde magazaları da bulunmaktadır. Dünyada Türkiye adına bir çok ilke imza atmış ve Türk ekonomisine büyük bir katkı sağlamıştır. Hatta ekonomiye katkılarından dolayı 9.cumhurbaşkanı Süleyman Demirel tarafından şirket kurucularından ve yönetim kurulu başkanı olan "Aslan Önel"e devlet üstün hizmet nişanı verilmiştir.Bunun dışında Discovery Channel, Number One kanallarını Türkiye'de yayına başlatıp, yönetmiş ve Genç TV kurucularından olmuştur. Sanatçılar ve eser sahiplerinin hakkını koruma amaçlı olarak Müyap birliğinin kuruculuğunda öncülük etmiş, hologram sistemi ilede kaset piyasının %90 ı korsan iken bunu % 15 lere düşürmüş ülke ekonomisine büyük destek sağlamıştır. Şimdilerde sanatçıların en çok yakındığı korsan yayıncılıkta takdir edersiniz ki cd nin piyasaya çıkışıyla beraber patlak verdi ve bu tarihler RAKS'ın gücünü yitirip iflasın eşiğine geldiği tarihle aynı. Kimbilir belkide RAKS eskisi kadar güçlü olabilse piyasamızda korsan yayınıda durdurabilirdi.

Geçenlerde ise bir arkadaşımın elinde RAKS marka bir telefon gördüm ve çok şaşırdım. Bildiğimiz RAKS telefon işine de girmiş. Yazımın başlarında yenilikleri görmeyen firmamız cep telefonu işinede girmiş. Araştırmalarımın sonunda anladım ki aslında cep telefonu pazarında yeni bir marka değil. 1994 yılında mobil telefon ar-ge'sıne başlamış 2000 yılının sonlarına doğru ilk modellerini piyasaya sürmüştür. Özenle de belirtmek gerekırse ilk telefonları patentler sebebiyle Çin malı olup sonrakilerı Türkiye'de montajlanarak üretilmiştir. Telefon işinde de önemli bir başarı grafiği sağlamış 7530 modeli ile de Türkiye'de ilk ve en iyi GPRS teknolojisini uygulamıştır. Tüm bunlara rağmen ben ilk RAKS marka telefonu geçtiğimiz günlerde görme fırsatına eriştim eminim birçoğunuz bu konuda benim kadar şanslı bile değilsiniz.

8 Nisan 2008 Salı

LÜKS KOZMETİKTE FİYAT İNDİREREK LİDER OLDU

Tekİn Acar 29 yıl önce bebek kıyafetleri mağazasında kozmetik reyonuyla işe başladı.
Şu anda 36 mağazası var. ’Kozmetik Türkiye ’den alınır’ diyerek free shop fiyatıyla satışa başladı. 2001 krizi sonrasında kozmetikte Türkiye ile Avrupa fiyatları arasında ciddi bir farklılık yarattı. Kozmetik fiyatlarıyla free shop arasında bir uçurum oldu. Bu nedenle sektördeki büyüme de durma noktasına geldi. Bu durumda 2006 yılında Tekin Acar sektörün canlamasında ciddi bir rol oynadı. %40 varan oranlarda yaptığı indirimle ürün fiyatını düşürdü.^^Yüksek fiyatlara karşı bir mücadelenin öncülüğünü yapmış oldu.^^. Kampanya büyük ilgi gördü, Tekin Acar ,satışlarını ikiye katladı ve 66 milyon YTL ciro yaptı. Acar, fiyatları Avrupa fiyatlarının üzerinde olan markaları raflarına koymadıklarını söyledi. Bu durumda da markalar Acarın stratejisine ayak uydurdular ve fiyatlarını yurtdışı fiyat seviyelerine kendileri çektiler. Bizim indirim yapmamıza gerek kalmadı ^diye konuştu. Bu gelişmelerden sonra Tekin Acar hızlı bir büyüme sürecine girdi. Selektif kozmetik pazarı yüzde %20 ‘nin altında büyürken tekin Acar cirosal olarak yüzde 34,21 oranında büyüme kaydetti. Şirket,2007 ‘de sahip oldugu yüzde %33’lük pazar payıyla selektif kozmetik pazarında liderliği ele geçirdi.Bugün 13 ilde 35 mağazayla faaliyet gösteren zincirin, 2007 cirosu 66 milyon YTL. Tekin Acar, 2008 yılı sonunda Pazar payını yüzde 40 ‘a çıkarmayı ve mağaza sayısını 50 ‘ye ulaştırmayı planlıyor.
Tekin Acar bu fiyat stratejisini devam edeceğini belirtiyor. Doğrusunu sölemek gerekirse işe yaramış gibi görünüyor.Niçin markalar yurtdışından daha pahalı olsun ki?
Sonuç olarak Acar , markaların desteğiyle daha fazla sayıda marka fiyatını aşağı indirebilir. Hatta bazı şirketlerle görüşülmüş ve fiyatlarını geri alacakaları belirtilmiş.Bebek mağazasında kozmetik reyonuyla başlayıp bu seviyeye kadar gelmesi gerçekten takdir edilecek bir durum. Rakipleri tarafındanda izleniyor örneğin ; Sevil Parfümeri de 2007 ‘de fiyat düşürmüş. Herhalde görünen o ki yakın zamanda Avrupa fiyatlarının üzerinde kozmetik satacak mağaza kalmıcak. Bakalım o zaman rekabet nasıl olacak?