13 Mart 2008 Perşembe

hepimiz birer pazarlamacıyız.

Günlük yaşamda birçok yerde karşımıza çıkan pazarlama dediğimiz kavrama yönelik çok sayıda tanım bulunmaktadır.Herkezin pazarlama kavramından anladığı birbirinden farklıdır. Bir çok kitapta pazarlamanın tanımını yapmak için sayfalar dolusu yazı yazılmıştır ve kitabı kapattığınız zaman hala "pazarlama nedir?" sorusuna cevap vermekte güçlük çekersiniz. Bana göre pazarlama; müşterilerin gereksinimlerini anlama ve bu çerçevede hizmetlerin nasıl tasarlanıp sunulabileceğini planlama işlemidir. İsmini hatırlamadığım ve seminerine katıldığım bir pazarlama ustası pazarlamayı, "pazarla ilişki kurmak, insanların gereksinimlerini doyurmak amacıyla değişimi gerçekleştirmek" şeklinde tanımlamaktadır.
Bir önceki paragrafta yazdıklarımı zaten pazarlama dersi alan herkez biliyordur. Peki bu dersleri almayıp ve pazarlama tekniklerini en iyi uygulayan yurdum insanına ne demeli! Sizlerle günlük hayatımda rasladığım birkaç olayı paylaşmak isterim. Geçtiğimiz yaz aylarından birinde İstanbul Eminönünde arkadaşımla dolaşırken birden bir kalabalık gözümüze çarptı, tabi birçok Anadolu insanı gibi bizde merakımızı gidermek amacıyla kalabalığın olduğu bölgeye doğru hareketlendik. Gördüğümüz manzara çok ilginç; yüksek sesle topluluğun ilgisini çekmeye çalışan genç bir adam. Tabiki ilginç olan bu değil söylediği sözler;"hepinize çinden cep kliması getirdim, maliyetide çok uygun sadece beş ytl. isteyene hemen çantamdan çıkartıp vereceğim. Yokmu isteyen." Benden önce davranan genç bir delikanlı, bir tane istediğini söyledi. Satış yapan adam da bu isteği hemen yerine getirip çantadan bir tane kendi deyimiyle cep kliması çıkardı ve nasıl kullanılacağını da gösterdi; "aşağı yukarı ritmik hareketlerle salla" diyordu kalabalığın alaycı gülmelerine aldırmadan. Herhalde buraya kadar ne olduğunu tahmin etmişsinizdir sattığı ürünün ama ben yinede söyleyeyim; sattığı daha doğrusu bana göre iyi pazarladığı ürün yelpazeden başka birşey değildir.
Yine geçtiğimiz yaz aylarında sahilde güneşlenirken böyle ilginç bir olaya tanık oldum. Denizden yeni çıkmışım ve kurulanıyorum, herzaman tanıdık olduğum milli piyangocu teyzeler amcalar aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu; "şans kapınıza geldi, çıkmaz demeyin şansını deneyin, bugün çekiliyor" tarzında artık hiç de cazip gelmeyen ama hepimiz en az bikere bu vaatlere inanıp aldığımız pazarlama tekniklerinden bazıları. Ama o an değişik bir şey duydum;" nakit getirdim, çek getirdim, yok mu paraya ihtiyacı olan?" bu ilginç sözleri duyunca hemen yanıma çağırdım satış yapan çocuğu ve yanıma gelip çantasından milli piyango biletlerini çıkarana kadar farkına varamadım milli piyango satıcısı olduğunu. Hemen "ben nakit istiyorum" dedim; elaman akıllı ne dese beğenirsiniz?;" kazı kazan kazı hemen vereyim paranı"dedi ve ben kazımaya başladım ama nakit konusunda haklıydı ama ben değil o aldı tüm nakitleri. Tüm paramı kazı kazanda kaybettikten sonra sordum;" peki çek isteseydim ne yapacaktın" dedim. Elamanımız hazır cevap hemen şöyle diyiverdi;"o zaman sana milli piyango verecektim, yarın çekiliyo ve sende paranı gidip sonradan alacaktın". Hem onun için keyifli çünkü kısa bi sürede iyi bi "nakit" kazandı ve hem benim için iyi çünkü belkide dört saatlik bir konferansda edinemeyeceğim bir tecrübe kazandırdı bana."Önemli olan ne sattığın değil onu nasıl satabildiğindir"
Son olarak belki bir pazarlama tekniği değil ama birşey daha paylaşmak isterim sizinle. Birçoğumuz uçakla seyahat etmişizdir ve hepiminizin dikkatini çekmiştir hosteslerin ne kadar güzel ve bakımlı olduğu. Ama ben onları sadece güzel ama içi boş birer biblo olarak görürdüm taki en son bu ara tatil de uçağa binene kadar.Hepimiz şu repliği sizlerinde çok iyi bildiğine eminim;" Türk Hava Yollarını tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz, uçağımız Adnan Menderes hava limanına iniş yapmıştır, inerken lütfen el bagajınızı almayı unutmayınız.". Bu uçuşumda yine son derece güzel bir hostes bu anonsu yaptı ve hemen aklıma bir muziplik geldi. Gerçekten hosteslerin ne kadar güzel ve içi boş olduklarını ispatlamak için bir fırsat dedim kendi kendime. Uçaktan inmeden önce anonsu yapan hostesin yanına yanaştım ve sordum;"benim el bagajım yok ben ne yapmalıyım?" dedim. Bu sorudan sonra kızarıp bozarmasını ve ne diyeceğini bilmez bi yüz ifadesi takınması umuyordum. Ama bana verdiği cevap çok ilginç;" madem elinde el bagajın yok bende iki tane var bana yardım edersin birisini sen taşırsın o zaman" dedi ve hostesler hakkındaki tezimi yerle bir etmekle kalmayıp uçakda bulunan herkezi kahkahaya boğdu. Kendi silahımla avlanmıştım ve ne diyeceğini bilmez duruma düşen olmakla kalmayıp birde valiz taşımakla uğraşmıştım.
Günlerdir rüyalarıma giren blog'a ne yazsam sorusunada bu makale ile sonvermiş olmanın yanı sıra sizleri de sıkmadan, kavramlara boğmadan, rakamlardan uzak, günlük hayatla bağlantılı bir yazı hayalimide gerçeğe dönüştürmenin sevincini yaşıyorum. Sözün özü aslında bize kitaplarda öğretilen pazarlama kavramlarını ve tekniklerini, hayat okulu denen okulların en büyüğünü bitiren yurdum insanı yalayıp yutmuş durumda.

Hiç yorum yok: